Ekonomi Notları: 03.08.2006

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra: Bugün bambaşka bir konudan bahsedeceğiz, Koç Finans’ın tahvil ihracı.

 

Hasan Ersel: Önce bir soru sorarak başlayalım, modern bir ekonomide bankacılık faaliyetlerinin olmaması düşünülemez herhalde? Peki bankacılık nedir? Halktan mevduat topluyor ve kredi veriyor. Peki bankacılık yapmak için bankaya gerek var mı?

 

ÖM: Tefecilerle de idare edebiliriz herhalde!

 

HE: Doğru. Olayı biraz basitleştirmeye çalışalım. Banka mevduat topluyor, kredi veriyor. Peki bir kurum para toplasa öbür kurum kredi verse, ikinci kurumun çıkardığı bazı kâğıtları (tahvi ya da hisse senedi) ilk kurum alsa... Aynı sonuca ulaşılmıyor mu? Halktan para toplayıp bunu krediye dönüştürme işlemi iki kurum aracılığı ile olabilir. Bunlar da tabii banka olmuyor, çünkü banka bu iki işlemi birleştiren kurum. Demek ki finans sisteminde mali kaynakların aktarımı mekanizması için tek bir kurumsal yapı şart değil, farklı kurumsal yapılar olabilir. Bunların hangisi daha iyi olur, o ayrı bir konu; fakat olabilir.

 

Koç Tüketici Finansmanı ve Kart Anonim Şirketi’nin ne yaptığına bu açıdan bakalım. Bu şirket bir kere nasıl bir şirket, ne yapıyor? Bunun için bilançosuna baktım, bilançosu şöyle;

KOÇ Tüketici Finansmanı ve Kart Anonim Şirketi

Bilançosu (milyon YTL) 31 Mart 2006
 Tüketici Kredisi  692 Kredi             577
 Diğer                44 Diğer              74
  Sermaye          85
 TOPLAM      736 TOPLAM      736
Kredi alıyor, aldığı kredi ile de tüketici kredisi veriyor. Kendisi bir kurum olarak avantajlı bir kurum, güçlü bir kurum olarak görece ucuz bir şekilde kaynak temin edebiliyor, bununla da tüketici kredilerini finanse edebiliyor, yani tüketicilerine kredi açıyor. Bu kurum diyor ki, “ben bunun için şöyle bir yol deneyeyim, ne yaptığım belli, kârım belli, bilançom belli, halka döneyim, ‘acaba benim bu faaliyetimi finanse etmek için bana borç verir misiniz?’ diye sorayım.” Dolayısıyla kendisini, kendi çıkardığı tahville faaliyetlerin bir kısmını finanse etmeye yöneliyor. 100 milyon YTL’lik tahvil çıkarıyor. 2 yıl vadeli, 6 ayda bir kupon ödemeli, yıllık basit faizi % 20,6, bileşik faizi % 21,18.

 

Bu modern ekonomide olması gereken bir şey, az önce anlattığım çerçeve içerisinde Türkiye’de finans kesiminde kurumların çeşitlenmesine güzel bir örnek. Dolayısıyla böyle bakmak gerekir, yani Türkiye’nin finans çerçevesi içinde bu olay nedir?

 

ÖM: Bu bir çeşitlendirme olarak görülebilir?

HE: Tabii. Bu şirket bugün kurulmuş filan değil. Ama bu noktada yeni bir finansman biçimine geçiyor. Bunu yaptığında da halktan tahvil yoluyla doğrudan kaynak topluyor o toplandığı kaynaklarla da tüketici kredisi verme yolunu tercih etmiş oluyor.

 

ÖM: Fonksiyonel bir çeşitlendirme.

 

HE: Evet. Avrupa’da, Amerika’da bu tür kurumlar var. Olmaları da teşvik ediliyor. Çünkü bu rekabet kavramının bir gereği. Aynı cins kurumlar arasında, rekabete teşvik etmek bir yoldur ki bu Türkiye’de yapılıyor, “bankalar arası rekabete teşvik edelim, bankaların tekelci güç sahibi olmasını engelleyelim” deniyor. Bir de “aynı alanda farklı kurumlar yaratalım, kurumlar arası rekabeti teşvik edelim” deniyor. Bu daha çok Amerika’nın üzerinde durduğu bir nokta. Kıta Avrupası'nda, bizde daha çok bankalar arasında rekabet üzerinde durulmuştur, ama bu tür bir kurumsal yeniliğe galiba ihtiyaç vardı.

 

Peki bunu biz biliyoruz da, başka kimseler, bu konularda uzmanlaşmış insanlar bilmiyor mu? Biliyorlar tabii, ama Türkiye’de tahvil satabilmek için ortam uygun değildi. Çünkü bu piyasanın aşağı yukarı tamamı devlet tarafından dolduruluyordu. 1980’lerden bu yana ne olup bittiğinde bakınca, Türkiye’de şöyle bir manzara vardı: Çok kaba çizgileriyle söylüyorum, kredi piyasası özel sektöre çalışıyor, tahvil piyasası da devlete çalışıyordu. Bunun temel nedeni de kamu açıklarının çok fazla olmasıydı. Tahvil piyasasında devletle rekabet etmek olanaksızdı.

 

1980’lerde Sermaye Piyasası Kurulu’nda çalışıyordum. O tarihte en büyük umudumuz, bu tahvil piyasasının açılarak şirketlerin finansman yapılarının değişmesi idi. Bunun ne yararı var? Şöyle bir yararı var, bu şirketin mesela bilançosunun gelir tablosunu biliyor muyduk. Hayır. Gizledikleri için mi? Hayır, bilmemiz için bir sebep yoktu, çünkü halka açık bir şirket değildi. Ama şimdi açtı, “ben şunu yapıyorum, bunu yapıyorum” diyor, halka bilgi veriyor. Bu ne olsa bir disiplin getiriyor şirketlere. “Şirketler topladıkları paranın hesabını açık olarak vermek durumunda olduklarında daha disiplinli olurlar” diye bir düşünce vardı. Tersi de olabilir mi? Olabilir ama ciddi tedbirler alırsanız esas itibariyle bu şekilde çalışır.

 

Aşağı yukarı ilk defa, (ilk defa diyorum çünkü 96’da varmış onu hatırlamıyorum) ister 10 yıl sonra diyelim, ya 20 da yıl diyelim, ilk defa ciddiye alınır bir şekilde bir tahvil ihracı oldu. Galiba bugün ve yarın satılıyor. Bu yeni bir finansman yolunu açar mı?

 

 

Dün yapılan basın toplantısında bu şirketin yetkilileri de, bu ümidi belirtiyorlar. “Bu başlı başına büyük bir olay değil” diyorlar. Yapılan 100 milyon YTL’lık tahvil ihracı şirketin büyüklüğü ile karşılaştırınca bile çok büyük değil. 31 Mart 2006 bilançosuna baktım. Şirketin varlık toplamı 736 milyon YTL. Onun içinde de bu büyük bir rakam değil. Hele holding için hiç büyük bir rakam değil. Türkiye’de devletin ihraç etiği rakamlarla karşılaştırılınca hiç bir şey değil. O anlamda büyük bir olay değil, ama açtığı yolda devam edilirse Türkiye’nin finansman yapısında bir değişikliğe yol açabileceği için ilginç.

 

Niye devam edebilir, niye devam etmeyebilir? Şirketin kendisinden gelecek bir sorun olmayacağını varsayalım, “iyi bir şirket” diye düşünelim, o zaman makro ekonomik konjonktür önem kazanıyor. Akla gelebilecek olan şu, Türkiye’ makro ekonomik dengeleri doğru dürüst tutturamazsa, piyasalar huzursuzlaşırsa, faiz oranları tekrardan yükselmeye başlarsa, bu yolu izlemenin anlamı kalmaz. O zaman bu başladığı anda ölür. Yani bu şirket ihracını bitirir tabii, yapar, zamanında öder, iki yıl vadeli olarak halleder ama bir başkası bu yoldan gitmez, hatta bu şirket kendisi de aynı yoldan gitmez. Onun için bu girişin bir başka önemi var, özel kesimin finansmanı için bir yolun açılması ümidi belirdi. O yolun devam edebilmesi için de makro politikaların dikkatli götürülmesi lazım, aksi halde bu yol açıldığı gün kapanır. Nasıl ki 96’da bir kere ihraç olmuş ama arkasından hiçbir şey hatırlamıyoruz. Böyle enteresan bir olay var şimdi.

ÖM: Ne zaman satışa çıkarılıyor?

 

HE: Bugün çıkıyor, bugün, yarın satılıyormuş, ne kadar satılır bilmem. Tabii şirket açısından önemli bir olay, onu küçümsemiyorum da, benim bakmak istediğim nokta, Türkiye’nin finans sisteminde nereye otuyor bu? Ona baktığımızda da bence önemli bir olay, inşallah tutar. “İnşallah tutar” dediğimiz zaman da bu şirketin kendi başarısından söz etmiyorum, tabii ki o şart. Bu onların sorumluluğunda olan bir şey. Makro ekonomik konjonktürün doğru gitmesi lazım ki bu yol gündeme gelsin. Bu yönde gündeme geldiği zaman, özel sektör finansmanında etkin bir finansman yolu çıkacak. Yani kredi gibi etkin bir yol var bir tane daha yol olacak. Hisse senedi finansmanı meselesi Türkiye’de de Batı’da da o kadar fazla önemli olmuyor. Örneğin Amerika’ya baktığımız zaman, Amerikan şirketlerinin finansmanında en önemli yeri tutan olay hisse senedi satışı değildir, tabii Amerika çok büyük bir ekonomi olduğu için hisse senedi miktarı çok, New York Borsası büyük, doğru, ama rakamlara baktığınız zaman görürsünüz ki Amerikan şirketlerinin finansmanında en önemli rolü tutan kalemler, kredi ve tahvil vb. borçlanma senetleridir. Yoksa hisse senedi satarak finanse etmiyor, aslında net olarak baktığınız zaman Amerikan şirketleri çıkardığı hisse senetlerini geri alıyorlar.

 

ÖM: O açıdan bunun başarılı olması ekonominin genel gidişatı açısından da önem taşıyan bir husus olarak beliriyor.

 

HE: Evet. Bir de şuna dikkat çekmemiz gerekiyor, farklı düşüncelerin olduğu bir ortamdayız şu anda, tabii bu kuruluşun böyle bir ihraca teşebbüs etmesi, olayı olumlu gördüğünü gösteriyor. Yani kendisi açısından herhalde olumlu görüyor, ona diyecek bir şey yok, ama makro ekonomik konjonktürde de çok kötü şeyler bekliyor olsaydı bunu yapmazdı.

 

ÖM: İlginç. Sonucuna bakmamız gerekiyor o zaman?

 

HE: Tabii. Türkiye’de işler makul gittiği zaman, geriye kalacak olan şirketin kendi başarısıdır, onu görürsünüz, ama benim dediğim, böyle bir piyasanın gelişmesinin bir yararı var. Ekonomide ileriye doğru baktığımız zaman, o zaman ekonomiyi yönetenler, kamu ile ilgili karar alanlar, yanlış bir şey yaptıklarında bu şekilde finansman yolunu seçmiş özel sektör şirketlerine darbe vuracaklarını görmüş olacaklar. İnşallah önceden görürler de bir daha hata yapmazlar. Çünkü iki türlü görebilirsiniz, yaparsınız “a, çok kötü oluyormuş” dersiniz ama büyük zarar verirsiniz, inşallah o olmaz.

 

ÖM: Enteresan bir konu, bekleyip göreceğiz.

 

(3 Ağustos 2006 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)